Yiyemeyeceğiniz kremi cildinize sürmeyin!

Antik Roma’dan Bugüne Bir Tutku Yolculuğu

Bagno di Roma’nın hikayesi, İtalya’nın büyüleyici Toscana tepelerinde başladı. Bergamalı hekim Galen’in (MS 130-201) binlerce yıl önce yarattığı o eşsiz formülü keşfettiğimizde, içimizde bir heyecan kıpırdadı. Ben ve eşim Tuba, bu antik tarifi yeniden canlandırırken fark ettik ki; doğa ve güzellik aslında hep aynı dili konuşuyor: sadelik ve samimiyet.

Öze Dönüş Hikayesi: Sabunlar ve Gizli Tarifler

2005 yılında İstanbul’a döndüğümüzde tek bir amacımız vardı: Galen’in mirasını modern yaşama taşımak. Anti-selülit sabunlarımız sadece sabun değildi bizim için; Anadolu’nun kurutulmuş kekikleriyle Toscana’nın lavantalarını buluşturan birer hikâyeydi. Zaman içinde keçi sütlü sabunlardan bambu özlü duş jellerine, organik zeytinyağıyla yumuşayan kremlere kadar birçok ürünü bu tatlı serüvene kattık. Her yeni tarifte şunu gördük: doğa kendi güzellik sırrını cömertçe sunuyordu.

Cesaretle Gelen Değişim: Fabrikasyona Hayır

2010 yılı bizim için gerçek bir dönüm noktasıydı. Sektörde herkes seri üretime geçerken, biz bunun tam tersini yaptık. Endüstriyel makineleri susturup, yeniden el emeğine döndük. Türkiye’nin ilk organik kozmetik sertifikasını alırken kendimize bir söz verdik: Köklerini bildiğimiz, dokunabildiğimiz, hissettiğimiz her şeyi kullanacaktık. Ve doğanın ritmine, eski ustaların bilincine sadık kalacaktık.

Kazdağları’nda Bir Üretim Atölyesi

2016 yılında, doğal ürünlerin ancak doğal bir ortamda hayat bulabileceğine inanarak İstanbul’daki atölyemizi kapattık ve Kazdağları’nda, toprak damlı küçük bir taş atölyeye taşındık. Burada her şey daha dingin, daha saf ve daha derin. Sabahın ilk ışıklarıyla toplanan gül yapraklarından damıtılan yağlar, Güney Amerika’dan soğuk sıkım jojoba, Avustralya’dan gelen emu yağı… Her bir hammadde, yalın ama zarif bir ustalıkla ürüne dönüşüyor. Biz burada yalnızca üretmiyoruz; doğaya ve cildinize dokunan kadim bir sanatı sürdürüyoruz.

Sınırlı Üretimin Büyük Sırları

Bagno di Roma’da her krem bir el emeği ürünü. Vazelin yok, paraben yok, sentetik kokular hiç yok. Onların yerine Anadolu’nun güneşinde olgunlaşan organik zeytinyağı, Ege’nin vahşi kekikleri ve Kazdağları’nın defne yaprakları var. 

Kuyumcu hassasiyeti ile yaptığımız el üretimini ve kullandığımız geleneksel metotları uluslararası denetime tabi olarak ve GMP standartlarında gerçekleştiriyoruz.

Üretmenin Ötesinde: Doğaya Saygı

Bizim için sorumluluk sadece üretmek değil, yaşatmaktır. Yıllar önce Akdeniz foklarını evlat edinerek başlayan hikayemiz bugün doğayı koruyan birçok STK’yla devam ediyor. Çünkü biliyoruz ki bir ağacın gölgesinde çay içmenin sırrı, onu koruyarak başlamaktan geçiyor.

Bugünümüz: Kadim Gelenek, Modern Dokunuş

Bugün eşim Tuba ile birlikte Kazdağları’nın tatlı esintisi eşliğinde çalışmaya devam ediyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2021 Verimlilik Proje Ödülleri’nde finale kalan “Doğadan İlhamla Süreç İyileştirme” projemizle gururlanırken, aslında doğanın öğrencileri olduğumuzu hatırlıyoruz.

Bagno di Roma bizim için bir marka olmaktan çok daha fazlası; bir yaşam biçimi. Cildinize sürdüğünüz her üründe, Bergamalı Galen’in kadim bilgeliği ile Kazdağları’nın ferah rüzgârları buluşuyor. Çünkü gerçek güzellik, zamanın unutturamadığı formüllerde saklı. Biz geleneksel formül ve metotlarla doğanın güzelliklerini size ulaştırmaya çalışıyoruz.